İnsanın İçindeki Ordu
Vücudunuzun
derinliklerinde, her gün sizin hiç farkında olmadığınız bir savaş yaşanır.
Savaşın bir tarafı, vücudunuza girip onu ele geçirmeyi hedefleyen bakteri ve
virüsler, diğer tarafı ise vücudu bu düşmanlara karşı koruyan savunma
hücreleridir.
Düşmanlar,
hedefledikleri bölgeye girmek için saldırı vaziyetinde beklerler ve ilk fırsat
bulduklarında hedef bölgeye doğru yönelirler. Ancak hedef bölgenin güçlü,
düzenli ve disiplinli askerleri, düşmanlara kolay kolay geçit vermezler. Savaş
alanına ilk önce düşmanları yutarak etkisiz kılan askerler (fagositler) gelir.
Fakat kimi zaman savaşın boyutları bu askerlerin kabiliyetlerinin üstündedir. O
zaman devreye başka askerler girer (makrofajlar). Onların devreye girmesi,
hedef bölgede bir alarm durumunun oluşmasına sebep olur ve başka askerleri
savaş meydanına çağırırlar (Yardımcı T hücreleri).
Bunlar bölge halkını çok
iyi tanıyan askerlerdir. Hemen kendi ordularıyla düşmanı birbirinden ayırt
ederler. Ve hiç vakit kaybetmeden silah yapımında görevli olan askerlere haber
gönderirler (B hücreleri). Bu askerler de olağanüstü yeteneklere sahiptirler.
Düşmanı hiç görmedikleri halde, onları etkisiz hale getirebilecek yapıdaki
silahları üretebilmektedirler. Ayrıca ürettikleri silahları, kendi üzerlerinde
taşıyarak gitmesi gereken yere kadar götürürler. Ancak bu yolculuk sırasında,
hem kendilerine hem de kendi taraftarlarına zarar vermemek gibi zor bir görevi
başarırlar. Daha sonra vurucu timler devreye girer (Öldürücü T hücreleri).
Bunlar da üzerlerinde taşıdıkları zehirli maddeyi düşmanın en can alıcı yerine
vererek, onlardan kurtulmayı başarırlar. Zaferin kazanılması durumunda savaş
meydanına başka bir asker grubu gelir (Baskılayıcı T hücreleri) ve tüm
savaşçılar karargahlarına gönderilir. Son olarak savaş meydanına gelen askerler
(Bellek hücreleri) düşmana ait tüm bilgileri, aynı durumla tekrar
karşılaşılması halinde kullanmak üzere hafızalarına alırlar.
Burada sözü edilen
mükemmel ordu, insan bedenindeki savunma sistemidir. Anlatılanların hepsi,
gözle görülmeyecek kadar küçük hücreler tarafından gerçekleştirilmektedir.
Acaba kaç kişi bedeninde
böylesine düzenli, disiplinli ve mükemmel bir ordu taşıdığının farkındadır?
Dört bir yanının, ciddi şekilde rahatsızlanmasına, hatta ölmesine sebep
olabilecek mikroplarla çevrili olduğunun kaçı bilincindedir? Gerçekten de
solunan havada, içilen suda, yenilen yemekte, dokunulan her yerde insan için
oldukça tehlikeli olabilecek mikroplar vardır. İnsanın kendisi tüm bunlardan
habersizken, vücudundaki hücreler, onu belki de ölüme götürebilecek bir
hastalığın pençesinden kurtarmak için var güçleriyle savaşırlar.
Savunma hücrelerinin
hepsinin, vücut hücresi ile düşman hücresini birbirinden ayırt edebilecek
kapasitede olmaları, B hücrelerinin görmedikleri düşmanı etkisiz kılabilecek
bir silah hazırlayabilmeleri, onları kendi bünyelerine zarar vermeden, hiçbir
vücut hücresine değdirmeden gereken yere kadar taşıyabilmeleri, sinyal alan
hücrelerin hiç itiraz etmeden görevlerini tam olarak yapmaları, her birinin ne
yapmaları gerektiğini bilebilmeleri, işleri bittiğinde tekrar sorun çıkarmadan
yerlerine dönmeleri, bellek hücrelerinin hafızalarının bu denli güçlü olması,
bu sisteme olağanüstü sıfatını kazandıran özelliklerden sadece birkaçıdır.
İşte bu sebeplerden
dolayı savunma sisteminin, oluşum hikayesi şimdiye kadar hiçbir evrimci yazar
tarafından yazılamamıştır.
Savunma sistemi olmayan
ya da tam olarak faaliyetini yapamayan bir insanın hayatta kalması da oldukça
güçtür. Çünkü bu durumda dış dünyadaki tüm mikrop ve virüslere karşı savunmasız
hale gelir. Günümüzde böyle kimseler ancak özel bir çadırda, dışarıdaki hiçbir
madde ile doğrudan temas etmeden belli bir süre yaşamlarını devam ettirebilmektedirler.
Dolayısıyla ilkel ortamdaki bir insanın, savunma sistemi olmadan türünü
sürdürmesi söz konusu bile olamaz. Bu durum da bizleri, savunma sistemi gibi
son derece karmaşık bir sistemin ancak tek bir seferde, tüm elemanları ile
birlikte yaratılmış olduğu gerçeğine götürmektedir.
Hiç yorum yok: