İSKELET SİSTEMİ

İskelet başlı başına bir
mühendislik harikasıdır. Vücudun yapısal destek sistemidir. Aynı zamanda beyin,
kalp, akciğer gibi hayati organların korumasını yapar, iç organlara destek
olur. İnsan vücuduna, hiçbir yapay makina tarafından taklit edilemeyen üstün
bir hareket kabiliyeti verir. Dahası kemik dokusu çoğu kimsenin zannettiği gibi
cansız değildir. Kemik dokusu vücudun kalsiyum, fosfat ve birçok önemli
mineralinin bankasıdır. Vücudun ihtiyacına göre bu mineralleri depo eder veya
daha önceden depo ettiklerini vücuda verir. Bütün bunların yanı sıra kırmızı
kan hücrelerinin üretimi kemikler tarafından yapılır.
İskelet bütün olarak
mükemmel bir işleve sahip olmasının yanında, iskeleti oluşturan kemikler de
üstün bir yapıya sahiptirler. Vücudun taşınması ve korunması gibi önemli bir
görevi üstlenen kemikler, bu işi rahatlıkla yerine getirebilecek kapasitede ve
sağlamlıkta yaratılmışlardır. Vücudun karşılaşacağı zor durumlar da hesaba
katılmıştır. Örneğin; uyluk kemiği, dikey durumda bir ton ağırlığı
kaldırabilecek kapasitededir. Nitekim atılan her adımda bu kemiğimize, vücut
ağırlığımızın üç katı kadar bir yük binmektedir. Hatta sırıkla yüksek atlama
yapan bir atlet yere inerken kalça kemiğinin her santimetrekaresi 1400 kiloluk
bir basınca maruz kalır. Peki, kemik denen ve bir tek hücrenin bölünmesi
sonucunda ortaya çıkan bu yapıyı, bu kadar kuvvetli kılan nedir?
Konuyu daha iyi anlamak
için günümüz teknolojisinden bir örnek vermek yerinde olacaktır. Büyük ve
yüksek yapıların inşasında kafes sistemleri kullanılır. Bu inşaat tekniğinde
yapının taşıyıcı elemanları, yekpare yapıda değil, birbiri içine geçmiş, kafes
şeklinde çubuklardan oluşur. Ancak bilgisayarların yapabileceği karmaşık
hesaplar sayesinde, büyük köprüler ve endüstriyel yapılar çok daha dayanıklı ve
daha ucuza inşa edilmektedirler.
İşte kemiklerin içyapısı
da, insanların binalarda ve köprülerde kullandığı bu kafes yapı sistemiyle
benzer bir yapıdadır. Önemli bir farkla; kemik içindeki sistem, insanların
geliştirdiğinden çok daha üstün ve karmaşıktır. Bu sayede kemikler, hem son
derece sağlam, hem de rahatlıkla kullanılabilecek hafifliktedirler. Eğer tersi olsaydı, yani kemiklerin içi, dışı gibi sert ve tamamen dolu olsaydı, hem kemik
ağırlığı insanın taşıyabileceğinin çok üzerinde olurdu, hem de kemiğin yapısı
gevrek ve sert olup en küçük bir darbede çatlama ve kırılma yapardı.
Kemiklerimizin bu
mükemmel yapısı, bizim son derece rahat bir hayat sürmemizi, çok zor
hareketleri kolaylıkla ve hiç acı duymadan yapabilmemizi sağlamaktadır. Kemiğin
yapısının bir başka özelliği de vücudun gerekli bölgelerinde esnek bir yapıya
sahip olmasıdır. Örneğin göğüs kafesi; kalp ve akciğer gibi hayati organları
korurken, bir yandan da akciğerlere havanın dolmasını ve boşalmasını sağlayacak
şekilde genişler ve büzülür.
Kemiklerin esneklikleri
zamanla değişebilir. Örneğin kadınlarda leğen kuşağı kemikleri, hamileliğin son
aylarına doğru gevşer ve birbirlerinden biraz ayrılırlar. Bu son derece önemli
bir ayrıntıdır, çünkü bu gevşeme sayesinde bebeğin başı doğum sırasında
ezilmeden dışarı çıkabilir.
Kemikteki mucizeler
bunlarla da sınırlı kalmaz. Kemikler esneklikleri, dayanıklılıkları ve
hafifliklerinin yanı sıra, kendilerini tamir etme özelliğine de sahiptirler. Bu
da vücuttaki pek çok işlem gibi, milyonlarca hücrenin beraber çalışmasıyla
gerçekleşir.
İskeletin hareket
kabiliyeti de üzerinde durulması gereken önemli bir ayrıntıdır. Her adım
atışımızda omurgamızı oluşturan omurlar birbiri üstünde hareket ederler. Bu
sürekli hareket ve sürtünme, omurların aşınmasına sebebiyet verecekken bu
tehlikeyi önlemek için her bir omur arasına disk denen dayanıklı kıkırdaklar yerleştirilmiştir.
Bu diskler amortisör görevi yaparlar. Dahası her adım atışta, vücut
ağırlığından kaynaklanan bir tepki kuvveti yerden vücuda gelir. Bu kuvvet,
omurganın sahip olduğu amortisörler ve "kuvvet dağıtıcı" kıvrımlı
şekli sayesinde, vücuda zarar vermez. Eğer tepkiyi azaltan esneklik ve özel
yapı olmasa, ortaya çıkan kuvvet direkt olarak kafatasına iletilirdi ve
omurganın üst ucu, kafatası kemiklerini parçalayarak beynin içine girerdi.
Kemiklerin birbirlerine
eklendikleri yerlerde de yaratılışın delilleri görülür. Eklemler bir ömür
boyunca hareket ettikleri halde yağlanmaya ihtiyaç duymazlar. Biyologlar bunun
nedenini araştırdılar: Eklemlerdeki sürtünme nasıl ortadan kalkıyordu?
Bilim adamları, olayın
"tam bir yaratılış mucizesi" olarak nitelendirilebilecek bir sistemle
çözüldüğünü gördüler: Eklemlerin sürtünme yüzeyleri, ince ve gözenekli bir
kıkırdak tabakasıyla kaplanmıştır ve bu tabakaların altında ağdalı ve kaygan
bir sıvı bulunur. Kemik, eklemin bir yerine baskıda bulunursa bu sıvı
gözeneklerden dışarı fışkırır ve eklem yüzeyinin "yağ gibi" kaymasını
sağlar.
Tüm bunlar insan
bedeninin üstün bir yaratılşın ürünü olduğunu göstermektedir. İnsan bu mükemmel
yaratılış sayesinde birbirinden çok farklı hareketleri büyük bir hız ve
rahatlık içinde yerine getirir.
Her şeyin bu kadar
mükemmel olmadığını mesela tüm bacağımızın tek bir uzun kemikten meydana
geldiğini düşünün. Yürümek büyük bir sorun haline gelecek, son derece hantal ve
hareketsiz bir bedenimiz olacaktı. Bir yere oturmak bile güçleşecek, bu tür hareketler
sırasındaki zorlamalar nedeniyle bacak kemiği kolaylıkla kırılabilecekti. Oysa
insanın iskeleti, vücudunun her hareketine kolaylıkla izin verecek bir yapıdadır.
İskeletin sahip olduğu
tüm özellikleri Allah yaratmıştır ve halen de yaratmaktadır. Allah, yarattığı
insanı bu gerçek üzerinde düşünmeye ise şöyle davet eder:
... Kemiklere de bir bak
nasıl bir araya getiriyoruz, sonra da onlara et giydiriyoruz?... (Bakara
Suresi, 259)
İnsana düşen, bu gerçeği
düşünmek ve kendisini yaratmış olan Allah'ın gücünü takdir edip, O'na
şükretmektir. Bunu yapmadığı takdirde ise büyük bir kayba uğrayacaktır.
Kemikleri ilk kez yaratıp sonra da onlara et giydiren Allah, bunu bir kez daha
yapmaya kadirdir. Bu gerçek Kuran'da şöyle ifade edilir:
İnsan, Bizim kendisini bir
damla sudan yarattığımızı görmüyor mu? Şimdi o, apaçık bir düşman kesilmiştir.
Kendi yaratılışını unutarak Bize bir örnek verdi; dedi ki:
"Çürümüş-bozulmuşken, bu kemikleri kim diriltecekmiş?" De ki:
"Onları, ilk defa yaratıp-inşa eden diriltecek. O, her yaratmayı
bilir." (Yasin Suresi, 77-79)
Hiç yorum yok: